Ahmet Orhan
Köşe Yazarı
Ahmet Orhan
 

ENFLASYON CANAVARI

Türkiye emsali görülmemiş bir hayat pahalılığı baskısı altında, tabiri caizse enflasyon canavarıyla savaşarak yaşamaya çalışmakta. Açıklanan Şubat ayı enflasyon verileri bu gerçeğin rakamlara bürünmüş halini en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır. TÜİK tarafından yapılan açıklamaya göre; Şubat ayı tüketici enflasyonu beklentileri aşarak bir önceki ay %48,69 olmasına rağmen ilave yaklaşık %6’lık artışla %54,44’e yükseldi. Bağımsız bir akademik çalışma grubuna göre ise aynı dönemde tüketici fiyatlarındaki artış yıllık bazda %123,80 olarak açıklandı. Bu tablo, hayat pahalılığı konusunda tüm toplum kesimlerinden yükselen şikayetlerin abartısız hatta çok da makul seviyede olduğunun rakamlarla doğrulanması anlamına gelmektedir. Söz konusu enflasyon verilerinin geçtiğimiz günlerde açıklanan %11’lik rekor büyüme rakamlarının yarattığı olumlu havanın yeniden kaygıya dönüşmesine yol açtığı görülmektedir.   Ukrayna savaşı ne yazık ki ülkemizin mevcut sorunlarını daha karmaşık hale getirmekte giderek ağırlaşmasına neden olmaktadır. Hayatı her anlamda zorlaştıran ham petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki rekor artışa bağlı akaryakıt ve enerji zamları hükümetin tüm düzenlemelerini etkisiz hale getirmektedir. İğneden ipliğe, demirden çimentoya tüm girdilerde yaşanan fiyat artışları, başta inşaat olmak üzere tüm mal ve hizmetlerde fiyat artışlarına sebep olmaktadır. Bırakın İstanbul Ankara İzmir Bursa Mersin Adana gibi metropolleri taşrada orta büyüklükteki ilçe merkezlerindeki konut metre kare fiyatları 10.000 liraları aşmış durumdadır. Bir torba çimentonun 55 liraya çıktığı şartlar altında en önemli iş alanlarımızdan olan inşaat faaliyetlerinin arzu edilen boyutta nasıl sürdürebileceğini varın siz düşünün. Bu durum toplumumuzun %80den fazlasını oluşturan aylık geliri 13000 liranın altında olan yoksul vatandaşlarımızın konuta ulaşmasını imkansız hale getirdiği gibi kiraların da aynı oranda artmasına ol açmaktadır. Hükümetin kur korumalı mevduat hesabı uygulamasıyla dizginlenen dövize olan talebe rağmen amerikan dolarının paramız karşısındaki değer artışı beklentisini ortadan kaldıramamıştır. Amerikan merkez bankası başkanının yaptığı son açıklamayla Mart ayı içinde faiz artışı Amerikan dolarının, başta paramız olmak üzere diğer para birimleri karşısında değer artışına neden olmasına kesin gözüyle bakılmaktadır.   Doğalgaz dışında özellikle buğdayda yıllık tüketimimizin %30’lu bölümünü ithal ettiğimiz Rusya ve Ukrayna’nın savaş halinde olması hububatta yüksek fiyat tedirginliği yaşatmaya şimdiden başlamış durumdadır. TMO’nun dünya piyasalarından yaptığı en son buğday ithalatı tonu 450 dolara kadar çıkmış olup bu günkü kurla TL olarak karşılığı kilo başı 6,5 lirayı bulmuştur. Başka bir deyişle geçtiğimiz hasat dönemine göre buğdaydaki mal oluş fiyat %200 artmış durumdadır. Ayrıca toplam yaklaşık 4 Milyar dolar seviyesinde olan yaş sebze ve meyve ihracatımızın yine yaklaşık 3 milyar dolarlık bölümünü Rusya ve Ukrayna’ya yaptığımızı dikkate alacak olursak savaşın ülkemize etkisinin daha da derin olacağı kabul edilecektir. Antalya ve yakın illerin hallerinde görülen Rusya ve Ukrayna’nın sipariş iptallerine bağlı olarak sera ürünlerindeki %50’lik ucuzlamalar, ilk ağızda tüketicide memnuniyet yaratsa bile kısa süre sonra üretim azlığı nedenli iç piyasada fiyat artışlarının olacağı muhakkaktır.   Mevsim yağışlarının çok olması buğday üretiminde artış beklentilerini yükseltirken, yapılan indirimleri boşa çıkaran doğal gaz kökenli fiyat artışları gübre kullanımının azalmasıyla sonuçlanarak rekoltenin artmasını muhtemelen kısıtlayacaktır.   Sabahın erken saatinde kendisiyle sohbet etme fırsatını bulduğum bir vatandaşımız, 1934 doğumlu Sağlıkçı Hüseyin amca tüm yaşananlardan bana şikayetini; “88 yaşına geldim, 80 yılda yaşananlara aklım erer, ben böyle pahalılık görmedim” diyerek ifade etmiştir. Yukarıdakileri-yöneticileri bilmem ama bunun gibi hatta daha dramatik birçok cümleyi ve acıklı haykırışı hepimiz çevremizdeki insanlardan duymaktayız. Kesin olan bir şey varsa o da Türk Milletinin büyük çoğunluğunun dünden daha zor şartlarda yaşamakta olduğudur.   2013 yılında 12500 dolarla zirve yapan kişi başına milli gelir 2021’in ortalama kuruna göre 9600 dolara, bu günkü kur itibariyle ise 6500 dolar seviyesine kadar gerilemiş durumdadır. Böylesine fiyatların güçlü arttığı dönemlerde girdi maliyetlerinin karşılanamayacak boyutta olması sebebiyle tarımsal üretimin gerilemesi iktisadi netice olacaktır. Üretimin azalması arzda da daralma ve talebi karşılamada yetersizlik yaratarak zamların oluşmasına uygun zemini hazırlayacaktır. Netice olarak Türkiye maliyet, üretim azlığı ve yüksek enflasyon sarmalına girme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilecektir. Tüm bu çıplak gerçeğin yanı sıra yukarıdaki rakamlar fakirleşmenin ne kadar derin olduğunu göstermeye yetecek kadar çarpıcıdır. Asgari ücrette yapılan %50’lik zam yok hükmünde olup diğer işçi, memur ve emeklilere bir ay önce yapılan zammın ise şimdiden enflasyon karşısında yetersiz kaldığı görülmektedir.   Fiyat artışlarının günlük olduğu bir yerde ücretlerde altı ayda bir yapılacak düzenlemelerin derde derman olamayacağı apaçık ortadadır. Fiyat artışları bu şekilde günübirlik devam edecek olursa rahmetli Erbakan’ın başbakanlığını yaptığı Refahyol hükümetinin ücretlere uyguladığı her ay yapılan düzenlemeyi ifade eden “EŞELMOBİL” sisteminin yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz olur. Aksi takdirde halkımızdaki memnuniyetsizlik devamlılık kazanarak siyasi sonuçlar doğuracak boyutlara ulaşabilecektir.
Ekleme Tarihi: 04 Mart 2022 - Cuma

ENFLASYON CANAVARI

Türkiye emsali görülmemiş bir hayat pahalılığı baskısı altında, tabiri caizse enflasyon canavarıyla savaşarak yaşamaya çalışmakta.

Açıklanan Şubat ayı enflasyon verileri bu gerçeğin rakamlara bürünmüş halini en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.

TÜİK tarafından yapılan açıklamaya göre;

Şubat ayı tüketici enflasyonu beklentileri aşarak bir önceki ay %48,69 olmasına rağmen ilave yaklaşık %6’lık artışla %54,44’e yükseldi.

Bağımsız bir akademik çalışma grubuna göre ise aynı dönemde tüketici fiyatlarındaki artış yıllık bazda %123,80 olarak açıklandı.

Bu tablo, hayat pahalılığı konusunda tüm toplum kesimlerinden yükselen şikayetlerin abartısız hatta çok da makul seviyede olduğunun rakamlarla doğrulanması anlamına gelmektedir.

Söz konusu enflasyon verilerinin geçtiğimiz günlerde açıklanan %11’lik rekor büyüme rakamlarının yarattığı olumlu havanın yeniden kaygıya dönüşmesine yol açtığı görülmektedir.

 

Ukrayna savaşı ne yazık ki ülkemizin mevcut sorunlarını daha karmaşık hale getirmekte giderek ağırlaşmasına neden olmaktadır.

Hayatı her anlamda zorlaştıran ham petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki rekor artışa bağlı akaryakıt ve enerji zamları hükümetin tüm düzenlemelerini etkisiz hale getirmektedir.

İğneden ipliğe, demirden çimentoya tüm girdilerde yaşanan fiyat artışları, başta inşaat olmak üzere tüm mal ve hizmetlerde fiyat artışlarına sebep olmaktadır.

Bırakın İstanbul Ankara İzmir Bursa Mersin Adana gibi metropolleri taşrada orta büyüklükteki ilçe merkezlerindeki konut metre kare fiyatları 10.000 liraları aşmış durumdadır.

Bir torba çimentonun 55 liraya çıktığı şartlar altında en önemli iş alanlarımızdan olan inşaat faaliyetlerinin arzu edilen boyutta nasıl sürdürebileceğini varın siz düşünün.

Bu durum toplumumuzun %80den fazlasını oluşturan aylık geliri 13000 liranın altında olan yoksul vatandaşlarımızın konuta ulaşmasını imkansız hale getirdiği gibi kiraların da aynı oranda artmasına ol açmaktadır.

Hükümetin kur korumalı mevduat hesabı uygulamasıyla dizginlenen dövize olan talebe rağmen amerikan dolarının paramız karşısındaki değer artışı beklentisini ortadan kaldıramamıştır.

Amerikan merkez bankası başkanının yaptığı son açıklamayla Mart ayı içinde faiz artışı Amerikan dolarının, başta paramız olmak üzere diğer para birimleri karşısında değer artışına neden olmasına kesin gözüyle bakılmaktadır.

 

Doğalgaz dışında özellikle buğdayda yıllık tüketimimizin %30’lu bölümünü ithal ettiğimiz Rusya ve Ukrayna’nın savaş halinde olması hububatta yüksek fiyat tedirginliği yaşatmaya şimdiden başlamış durumdadır.

TMO’nun dünya piyasalarından yaptığı en son buğday ithalatı tonu 450 dolara kadar çıkmış olup bu günkü kurla TL olarak karşılığı kilo başı 6,5 lirayı bulmuştur.

Başka bir deyişle geçtiğimiz hasat dönemine göre buğdaydaki mal oluş fiyat %200 artmış durumdadır.

Ayrıca toplam yaklaşık 4 Milyar dolar seviyesinde olan yaş sebze ve meyve ihracatımızın yine yaklaşık 3 milyar dolarlık bölümünü Rusya ve Ukrayna’ya yaptığımızı dikkate alacak olursak savaşın ülkemize etkisinin daha da derin olacağı kabul edilecektir.

Antalya ve yakın illerin hallerinde görülen Rusya ve Ukrayna’nın sipariş iptallerine bağlı olarak sera ürünlerindeki %50’lik ucuzlamalar, ilk ağızda tüketicide memnuniyet yaratsa bile kısa süre sonra üretim azlığı nedenli iç piyasada fiyat artışlarının olacağı muhakkaktır.

 

Mevsim yağışlarının çok olması buğday üretiminde artış beklentilerini yükseltirken, yapılan indirimleri boşa çıkaran doğal gaz kökenli fiyat artışları gübre kullanımının azalmasıyla sonuçlanarak rekoltenin artmasını muhtemelen kısıtlayacaktır.

 

Sabahın erken saatinde kendisiyle sohbet etme fırsatını bulduğum bir vatandaşımız, 1934 doğumlu Sağlıkçı Hüseyin amca tüm yaşananlardan bana şikayetini;

“88 yaşına geldim, 80 yılda yaşananlara aklım erer, ben böyle pahalılık görmedim” diyerek ifade etmiştir.

Yukarıdakileri-yöneticileri bilmem ama bunun gibi hatta daha dramatik birçok cümleyi ve acıklı haykırışı hepimiz çevremizdeki insanlardan duymaktayız.

Kesin olan bir şey varsa o da Türk Milletinin büyük çoğunluğunun dünden daha zor şartlarda yaşamakta olduğudur.

 

2013 yılında 12500 dolarla zirve yapan kişi başına milli gelir 2021’in ortalama kuruna göre 9600 dolara, bu günkü kur itibariyle ise 6500 dolar seviyesine kadar gerilemiş durumdadır.

Böylesine fiyatların güçlü arttığı dönemlerde girdi maliyetlerinin karşılanamayacak boyutta olması sebebiyle tarımsal üretimin gerilemesi iktisadi netice olacaktır.

Üretimin azalması arzda da daralma ve talebi karşılamada yetersizlik yaratarak zamların oluşmasına uygun zemini hazırlayacaktır.

Netice olarak Türkiye maliyet, üretim azlığı ve yüksek enflasyon sarmalına girme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilecektir.

Tüm bu çıplak gerçeğin yanı sıra yukarıdaki rakamlar fakirleşmenin ne kadar derin olduğunu göstermeye yetecek kadar çarpıcıdır.

Asgari ücrette yapılan %50’lik zam yok hükmünde olup diğer işçi, memur ve emeklilere bir ay önce yapılan zammın ise şimdiden enflasyon karşısında yetersiz kaldığı görülmektedir.

 

Fiyat artışlarının günlük olduğu bir yerde ücretlerde altı ayda bir yapılacak düzenlemelerin derde derman olamayacağı apaçık ortadadır.

Fiyat artışları bu şekilde günübirlik devam edecek olursa rahmetli Erbakan’ın başbakanlığını yaptığı Refahyol hükümetinin ücretlere uyguladığı her ay yapılan düzenlemeyi ifade eden “EŞELMOBİL” sisteminin yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz olur.

Aksi takdirde halkımızdaki memnuniyetsizlik devamlılık kazanarak siyasi sonuçlar doğuracak boyutlara ulaşabilecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve temizellergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.