Kuraklık kapıda değil; kapıyı çoktan açtı ve içeri girdi. 2025 yılı, Türkiye’nin su kaynakları açısından son yılların en kurak dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmek üzere. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, yılın ilk dokuz ayında yağışlar ülke genelinde normallerin yaklaşık %35 altında gerçekleşti. Bu, sadece bir istatistik değil; toprağın çatlağı, barajların dibindeki çatlak izleri ve susuz tarlalarda büyüyen endişe.
Barajlar Alarm Veriyor
İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerdeki baraj doluluk oranları son yılların en düşük seviyelerine geriledi. İstanbul’daki barajların ortalama doluluk oranı ekim ayı itibarıyla %25’in altına düştü. Ankara’da ise bazı barajlarda aktif kullanılabilir su neredeyse tükenmiş durumda.
İSKİ, ASKİ,İZSU ve diğer su idareleri, olası kesinti senaryoları üzerinde çalışıyor. Uzmanlar, kentsel su kullanımında acil tasarruf önlemlerinin alınmaması durumunda kasım ayından itibaren bölgesel su kesintilerinin gündeme gelebileceğini belirtiyor.
Tarımda Zarar Büyük
Kriz sadece şehirleri değil, kırsalı da sert vuruyor. Türkiye’nin önemli tarım bölgeleri olan Konya Ovası, GAP bölgesi ve Trakya’da üreticiler, su kıtlığı nedeniyle ekim alanlarını daraltmak zorunda kaldı. Özellikle suya bağımlı ürünler olan mısır, pamuk ve şeker pancarında rekolte kaybı şimdiden %30’un üzerinde.
Ziraat Mühendisleri Odası, bu durumun hem gıda fiyatlarında ciddi artışlara hem de kırsal göç dalgasına neden olabileceği uyarısında bulunuyor.
Sorun Sadece İklim Değil
Uzmanlar, yaşananların sadece doğa olaylarına indirgenemeyeceği görüşünde. Su yönetiminde uzun süredir yapısal eksikler olduğu biliniyor. Yer altı sularının kontrolsüz kullanımı, su kayıp-kaçak oranlarının hala yüksek seyretmesi ve entegre su yönetimi politikalarının eksikliği, krizin derinleşmesine neden oluyor.
Boğaziçi Üniversitesi'nden İklim Bilimci Prof. Dr. Ayşe Demirci’ye göre, “Bu kriz öngörülebilirdi. Türkiye, su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde. Ancak yıllardır gerekli önlemler alınmadı. Kuraklık yönetimi yerine kriz yönetimiyle ilerliyoruz.”
Su, 21. Yüzyılın Yeni Petrolü Mü?
Yıllar boyunca enerji kaynakları, özellikle petrol, küresel gerilimlerin ve savaşların başlıca nedeni oldu. Ancak uzmanlara göre, 21. yüzyılın en stratejik kaynağı artık su olacak. Bu görüş, sadece akademik çevrelerde değil, uluslararası güvenlik raporlarında da sıklıkla dile getiriliyor.
Birleşmiş Milletler’in son yayımladığı "Su ve Güvenlik" raporuna göre, dünya genelinde 2 milyardan fazla insan su kıtlığı riskiyle yaşıyor. Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya gibi bölgelerde ise su kaynakları nedeniyle ülkeler arası tansiyon giderek yükseliyor. Türkiye de bu coğrafyanın tam ortasında yer alıyor.
Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Selim Yalçın, durumu şöyle özetliyor:
“20. yüzyılın savaşları petrol için verildi, 21. yüzyılda ise su için verilecek. Su sadece bir çevre sorunu değil, artık bir milli güvenlik meselesi. Türkiye, Fırat-Dicle havzası gibi stratejik bir bölgeye sahip. Bu avantaj, ileride büyük sorumluluk ve gerilim kaynağına dönüşebilir.”
Bu perspektifle bakıldığında, Türkiye’nin iç su krizinin çözümü kadar, komşu ülkelerle su diplomasisini de güçlendirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, su sadece bir iç mesele değil, dış politika krizlerinin de tetikleyicisi olabilir.
Çözüm Ne Olabilir?
Uzmanların önerileri arasında acil su tasarrufu kampanyaları, tarımda damla sulama gibi modern yöntemlerin yaygınlaştırılması, suyun fiyatlandırılmasında adaletli ve caydırıcı sistemlerin kurulması yer alıyor. Ayrıca yerel yönetimlerin yağmur suyu hasadı ve gri su kullanımı gibi alternatif su kaynaklarına yatırım yapması gerektiği vurgulanıyor.
"Su, Artık Bir Güvenlik Meselesi"
Su, artık sadece bir doğal kaynak değil; bir güvenlik, ekonomi ve toplumsal istikrar meselesi. Türkiye 2025’te suyla sınanıyor. Bu sınavdan başarıyla çıkmak için sadece doğaya değil, yönetime, bireysel farkındalığa ve kararlı politikalara da ihtiyaç var.