İZMİR EĞİTİM BİR SEN SENDİKASINA AÇIK MEKTUP!

EĞİTİM 17.01.2024 - 15:35, Güncelleme: 19.01.2024 - 11:09
 

İZMİR EĞİTİM BİR SEN SENDİKASINA AÇIK MEKTUP!

"SİZLER YAPTIĞINIZ İŞLER VE UYGULAMALARIZ SAYESİNDE BU MEKTUBU YAZMAYA ZORLADINIZ BENİ"
Bakın anlı şanlı kendisini eğitimin patronu gören her şeyi ben bilirim en iyisini ben yaparım diyen eğitim ile ilgili her konulara burnunu sokan sayın temsilciler, sizler yaptığınız işler ve uygulamalarız sayesinde bu mektubu yazmaya zorladınız beni. Bu memlekette 32 yıllık gazeteciyim sayısız kamu zararını ortaya çıkarmış ve bunun sonucunda ekmeğiyle aşıyla kendisi ve ailesi ile tehdit edilmiş şantaja uğramış belki 1000 defa Savcının ve Hâkimin karşısına çıkmış Yüce Türk adaletine yaptığı işleri ifade etmiş davaların %99 dan beraat etmiş yüzde birinden de mahkeme duruşmalarına bazı nedenler ile gidemediği için kaybetmiş bir gazeteciyim. (Nedenlerini mesleğimin sonuna geldiğimde yazacağım kitapta anlatırım)  Çok şükür bu sayede iyi bir iletişim hukukçusu olamasak ise de iyi bir usta olduğumuzu düşünüyorum hani bir laf var ya dilimize pelesenk olmuş ‘’demirden korksaydık trene binmezdik ‘’diye. Bakın şunu söylemek istiyorum ben millî ve manevi değerlere , gelenek ve göreneklerine bağlı, tarihine bağlı, geçmişine bağlı, Allah’a ve onun gönderdiği kitabına sarılabildiği kadar sımsıkı sarılan, insanlık alemine  gönderilen onu görmeden aşık olduğumuz Son Peygamberi onun resulü olarak kabul eden, vatanın ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları konusunda kırmızı çizgileri olan hayatın her aşamasında  Açtığı yolda gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğine ant içmiş  ‘’varlığım Türk varlığına armağan olsun, ne mutlu Türküm diyene’’  diyen ve kendisine bunu şiar edinmiş  Cumhuriyet sevdalısı bir  vatan evladıyım. Konumuz olan Sendikaların Amaçlarını ve ilkelerini okuduğunuzda Cumhuriyettin temel ilkeleri gibi olamazsa olmaz olduğunu anlıyorsunuz ben de şahsım olarak sendikaların amaç ve ilkelerini okuduğum da içtiğimiz su, aldığımız bir nefes gibi gerekli olduğuna inanan insanlardan biriyim. Gel gelelim sendikacılığın günümüzde ne halde düştüğünü ben değil bütün millet olarak izliyoruz neredeee o eski deve dişi diye tabir edilen sendikacılar kalmadı ki .. Ancak Türkiye’de sendikaların yetkilerini ve gücünü kendi çıkarları için kullanan sendika ağalarını da unutmamak gerekir  . Şimdi lafı eğip bükmeden söyleyeyim Sn. Ali Kaya (Eğitim-Bir-Sen İzmir 1 No'lu Şubesi başkanı) ve Ali Bilgiç başkan yardımcısı; İzmir’de Eğitim Bir Sen Sendikasının içerisinde hakikat yolunda yürüyen adaletten ayrılmayan, hak hukuk yemeyen, hakkı olmayan hiçbir şeyi istemeyen, hayatının her aşamasında sadece kendisi için değil arkadaşlarının ve üyelerinin, hatta hiç tanımadığı insanların hakkı hukuku çiğnenmesin diye kavga etmiş, liyakate son derece önem veren ve kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş olan eli öpülesi insanları ayırıyorum bu yazımın muhatabı onlar değil. Bu yazımın muhatabı sendika görevlerini kendisine zırh edinmiş tatlı su kurnazı sahte ZALİMLERE. Neden sahte ZALİM dedim diye merak edebilirsiniz çünkü bu tipler sendika gömleğini üzerinden çıkardıkları zaman kendilerinin kişilik olarak hiçbir şey ifade etmeyeceklerini iyi biliyorlar. Bir Anadolu değimi geldi aklıma Kalabalıkta artistlik yapanın, tenhada özrü kabul edilmez!" Bu tipler kendisini Kamu Kurumlarının üzerinde gören, sendika üyelerini sadece üye aidatı ödeyen mahluklar olarak gören, kısacası kendisini herkesten üstün gören konuşurken bile üst perdeden konuşan sendikacı kisvesi altında 1001 tane film fırıldak çeviren sendikacı Gömleğini üzerine geçirmiş  olanlara söylüyorum… SİZ KİMSİNİZ, Ben siz söyleyeyim kim olduğunuzu ‘’SİZ BİR HİÇ SİZİNİZ’’, Çünkü sizler Hak’tan , Hukuktan ,,Adaletten, Sevgiden, Hoşgörüden anlamayan bu tanımları tanımayan insanlarsınız. Sayın Ali Kaya ve Ali Bilgiç; Bizler Türk milleti olarak yiğitlik ve kahramanlığımıza adaleti, sevgiyi, müsamahayı, zarafeti ve inceliği katmış bir millet olarak ayrıştırmayı ve ötekileştirmeyi zalimlik yapmayı hak hukuk yemeyi adaleti hiçe saymayı hiçbir zaman benimsememişizdir. Sayın Ali Kaya ve Ali Bilgiç benimde sizlere tavsiyem sizin sendikanızdan olsun olmasın insanı insan olarak kabul etmeniz haksızlığa ve hukuksuzluğa ödün vermemizi, liyakat konusunda bir duruş sergilemenizi diliyor ve dikkatlice sizleri kamu adına görev yapan bir gazeteci olarak izlediğimi bilmenizi istiyorum. Sayın Ali Kaya ve Ali Bilgiç İzmir Eğitim Bir Sen Sendikası olarak Türkiye’de başında Milli olan iki bakanlıktan biri olan Milli Eğitim Bakanlığı topyekûn olarak Türk milletine ait olduğunu benim kadar sizde biliyorsunuz. Peki Size Buradan Birkaç Soru Sormak İstiyorum... Biliyorum belki bu sorulara ve yazıya canınız sıkılacak ama unutmayınız ki Mustafa Kemal Atatürk’ün 1929 da söylediği "Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır" sözü ve “Gazetecilik birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır, gerisi halkla ilişkilerdir” diyen (G.Orwell) ardından Türk  basın tarihinin duayeni olarak kabul görmüş kendisini rahmet ve saygıyla andığım  Nezih Demirkent ustamızın 8 Temmuz 1979’da yazdığı “Haber Şirin Görünmek zorunda değildir…” başlıklı yazısından yola çıkarak bende diyorum ki ‘’ne haber nede gazeteci şirin görünmek zorunda değildir’’. Şöyle ki;   “Gazetecinin işi haber vermektir. Bunu da canı öyle istediği için yapmaz. Toplum hayatında önemli bir işlevi yerine getirir. Çünkü, insanların hayatta en çok ihtiyaç duyduğu birkaç şeyden biridir ‘haberdar’ olmak. Hayatımız hakkında özgürce ve doğru karar alabilmek için çevremizde, kentimizde, ülkemizde ve dünyamızda neler olup bittiğini bilmek isteriz. Doğrusu bilmemiz de gerekir. Gazetecilik bireyin ve toplumun bu ihtiyacını karşılamaya çalıştığı için imtiyazlı bir meslektir. Onun için gazeteciler, kamuoyunu ilgilendiren toplantıları izlerler. Onun için buralarda meydana gelen gelişmeleri haberleştirirler. Meslektaşımızın yaptığı haber, birilerinin hoşuna gitmemiş olabilir. Gazeteci işini hoşa gitmek için yapmaz. Ne gazeteci ne de haber şirin olmak zorunda değildir. Onun işi toplumdan aldığını topluma bir ayna gibi yansıtmaktır. Kamuoyunu bilgilendirmektir…”   Şimdi gelelim sorularımıza;   Bizler Temizeller programında aylarca ve ısrarla fikri takip yapıp gündeme getirdiğimiz İzmir Eğitim Camiasının içinde kesinlikle yaşanmaması gereken ama maalesef  yaşanan ve ben bir  insanım diyen herkesin canını Acıtan  Yolsuzluk, Usulsüzlük, Zimmet ,Taciz ,Tecavüz, İşkence, Hırsızlık, Sahte Diploma , Parayla Kurumun Belgelerini Satma ,Devletin Kaybolan Makinaları, Yine Devletin Kaybolan 4038 Adet Demirbaşı, Teftiş Kurulandan Çıkan Onca Etik İlkelere Aykırı, Hukuka Ayrı Müfettiş Raporları, İş Takip Eden Müfettişleri Ve Kamu Zararlarını neden hiç bugüne kadar görmezden geldiniz ? neden bu konular hakkında hiç konuşmadınız iki laf etmediniz?   Çok merak ediyorum hani gerçekten siz Eğitim Sendikasının anlı şanlı yöneticileriydiniz?   Yoksa eğitim camiasında yaşanan Yolsuzluk, Usulsüzlük, Zimmet Taciz, tecavüz, İşkence, Hırsızlık, sahte diploma, parayla kurumun belgelerini satma, devletin kaybolan makinaları, yine devletin kaybolan 4038 adet demirbaşı, teftiş kurulandan çıkan onca etik ilkelere aykırı, hukuka ayrı müfettiş raporları, iş takip eden müfettişler ve eğitimde yaşanan Kamu zararları sizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor mu?   Bu haberler yapılırken Eğitim Camiasının içinde kıyamet fırtına koparken sizler neden kafanızı kuma gömdünüz? Neden ve ne için üyelerinizi savunmadınız? eğer ki savunulacak bir tarafları yoksa sendika olarak yaptırımınız ne oldu? Yoksa haberlerde ismi geçen eğitimcilerin hiçbiri sendikanız üyesi değil miydi? Yoksa onlar sizlere aidat ödemiyor mu?   Temizeller olarak bugüne kadar yaptığımız bütün haberlerin altını doldurmuş her haberin belgesini ekranlara getirmiştik sizde zaten adınız gibi biliyorsunuz ki, Her haberimizi hem mahkemelerde hem de kurumun yetkililerine karşı savunmuştuk. Ama sizler üyeniz olsun olmasın bir tane bile eğitimcinin bu buhranlı süreçte yanında olmadınız ve olamadınız sadece onlara sendikaya aidat ödeyen kişiler olarak gördüğünüz Apaçık ortaya çıkmıştır.   Yani ‘’bana dokunmayan yıla bin yaşasın’’ mantığı ile hareket ettiğiniz ortaya çıkmıştır.   Eee hal böyle olunca benim bir gazeteci olarak aklıma gelen aklıma gelmesiyle kalmayıp araştırıp bilgi sahibi olduğum bilgileri sizlerle yani sayın Ali Bilgiç ve Ali Kaya başkanların yüksek makamlarıyla paylaşmak isterim.   İzmir Milli Eğitim kurumunda yapılan okul müdürü, şube müdürü, ilçe müdürü, il müdür yardımcısı atamaları veya ilçeler arası görevlendirmeleri müfettişlik kurumundan çıkan raporları takip etme veya yön verme , il disiplin kurulunda usulsüz işlemlerden kamu zararına sebebiyet vermekten dolayı ceza alanların cezasını kaldırmak, veya bir alt cezaya düşürmek için tasarruf kullanmak,  liyakatsiz kişileri sadece bizim adamımız diyerek bir yerlere getirmek onların altına yönetici koltuğu vermek, kendi isteklerinizi yerine getirmeyen idarecileri veya yöneticileri sendika ve Ak Parti düşmanı diye tanımlamak , hiçbir gerekçeleri olmayan kişilerin keyfi görevlendirmelerini yapmak ve takip etmek  gibi işlemleri yapmak için yöneticilere baskı yaptığınızı kesinlikle düşünmüyorum  ve zaten biliyorum ki kendinize yakıştırmazsınız bu tür girişimleri.   Ancak İzmir eğitimine hizmet veren her bir kişinin huzuru sükûneti özlük hakları yasal haklarını koruyamadığınızı belirtmek istiyorum. Bununla beraber yazıma son vermeyerek sadece bir virgül koyarak sizlerin mutlaka bildiğinizi ancak hafızaları tazelemek adına hatırlatma gereği duyduğum için söylüyorum.   Vicdanlı ve merhametli sendikacı nasıl olmalı? Sendika olanaklarını kişisel çıkarları için kullanmamalı. Vicdanlı bir sendikacı, ufak çıkarlar karşılığında sendikaya temsil ettiği sınıfına büyük zararlar verecek adımlardan kaçınır. Vicdanlı bir sendikacı, kendisine ödenen ücretin ve sağlanan olanakların karşılığını temsil ettiği sınıfa günün 24 saati hizmet ederek ödemeye çalışır. Temsil ettiği sınıfın her üyesinin acı gününde veya mutlu gününde yanında olmayı bilir. Temsil ettiği sınıftaki hiçbir üyeyi ayrıştırmaz ve ötekileştirmez. İnsanlara Hoş görülü olmalı, mütevazi olmalı ve sevgi dolu bakışlar ile bakmalı. Eğitim camiasına hizmet eden her bireyin derdiyle dertlenip sorununu çözene kadar gözlerine uyku girmemektir sendikacılık. Şimdilik sadece şimdilik bu kadar…   Kalın Sağlıcakla Sizleri Kalbinizin Sahibine Emanet Ediyorum...
"SİZLER YAPTIĞINIZ İŞLER VE UYGULAMALARIZ SAYESİNDE BU MEKTUBU YAZMAYA ZORLADINIZ BENİ"

Bakın anlı şanlı kendisini eğitimin patronu gören her şeyi ben bilirim en iyisini ben yaparım diyen eğitim ile ilgili her konulara burnunu sokan sayın temsilciler, sizler yaptığınız işler ve uygulamalarız sayesinde bu mektubu yazmaya zorladınız beni.

Bu memlekette 32 yıllık gazeteciyim sayısız kamu zararını ortaya çıkarmış ve bunun sonucunda ekmeğiyle aşıyla kendisi ve ailesi ile tehdit edilmiş şantaja uğramış belki 1000 defa Savcının ve Hâkimin karşısına çıkmış Yüce Türk adaletine yaptığı işleri ifade etmiş davaların %99 dan beraat etmiş yüzde birinden de mahkeme duruşmalarına bazı nedenler ile gidemediği için kaybetmiş bir gazeteciyim. (Nedenlerini mesleğimin sonuna geldiğimde yazacağım kitapta anlatırım)

 Çok şükür bu sayede iyi bir iletişim hukukçusu olamasak ise de iyi bir usta olduğumuzu düşünüyorum hani bir laf var ya dilimize pelesenk olmuş ‘’demirden korksaydık trene binmezdik ‘’diye.

Bakın şunu söylemek istiyorum ben millî ve manevi değerlere , gelenek ve göreneklerine bağlı, tarihine bağlı, geçmişine bağlı, Allah’a ve onun gönderdiği kitabına sarılabildiği kadar sımsıkı sarılan, insanlık alemine  gönderilen onu görmeden aşık olduğumuz Son Peygamberi onun resulü olarak kabul eden, vatanın ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları konusunda kırmızı çizgileri olan hayatın her aşamasında  Açtığı yolda gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğine ant içmiş  ‘’varlığım Türk varlığına armağan olsun, ne mutlu Türküm diyene’’  diyen ve kendisine bunu şiar edinmiş  Cumhuriyet sevdalısı bir  vatan evladıyım.

Konumuz olan Sendikaların Amaçlarını ve ilkelerini okuduğunuzda Cumhuriyettin temel ilkeleri gibi olamazsa olmaz olduğunu anlıyorsunuz ben de şahsım olarak sendikaların amaç ve ilkelerini okuduğum da içtiğimiz su, aldığımız bir nefes gibi gerekli olduğuna inanan insanlardan biriyim.

Gel gelelim sendikacılığın günümüzde ne halde düştüğünü ben değil bütün millet olarak izliyoruz neredeee o eski deve dişi diye tabir edilen sendikacılar kalmadı ki .. Ancak Türkiye’de sendikaların yetkilerini ve gücünü kendi çıkarları için kullanan sendika ağalarını da unutmamak gerekir  .

Şimdi lafı eğip bükmeden söyleyeyim Sn. Ali Kaya (Eğitim-Bir-Sen İzmir 1 No'lu Şubesi başkanı) ve Ali Bilgiç başkan yardımcısı;

İzmir’de Eğitim Bir Sen Sendikasının içerisinde hakikat yolunda yürüyen adaletten ayrılmayan, hak hukuk yemeyen, hakkı olmayan hiçbir şeyi istemeyen, hayatının her aşamasında sadece kendisi için değil arkadaşlarının ve üyelerinin, hatta hiç tanımadığı insanların hakkı hukuku çiğnenmesin diye kavga etmiş, liyakate son derece önem veren ve kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş olan eli öpülesi insanları ayırıyorum bu yazımın muhatabı onlar değil.

Bu yazımın muhatabı sendika görevlerini kendisine zırh edinmiş tatlı su kurnazı sahte ZALİMLERE.

Neden sahte ZALİM dedim diye merak edebilirsiniz çünkü bu tipler sendika gömleğini üzerinden çıkardıkları zaman kendilerinin kişilik olarak hiçbir şey ifade etmeyeceklerini iyi biliyorlar.

Bir Anadolu değimi geldi aklıma Kalabalıkta artistlik yapanın, tenhada özrü kabul edilmez!"

Bu tipler kendisini Kamu Kurumlarının üzerinde gören, sendika üyelerini sadece üye aidatı ödeyen mahluklar olarak gören, kısacası kendisini herkesten üstün gören konuşurken bile üst perdeden konuşan sendikacı kisvesi altında 1001 tane film fırıldak çeviren sendikacı Gömleğini üzerine geçirmiş  olanlara söylüyorum… SİZ KİMSİNİZ,

Ben siz söyleyeyim kim olduğunuzu ‘’SİZ BİR HİÇ SİZİNİZ’’,

Çünkü sizler Hak’tan , Hukuktan ,,Adaletten, Sevgiden, Hoşgörüden anlamayan bu tanımları tanımayan insanlarsınız.

Sayın Ali Kaya ve Ali Bilgiç; Bizler Türk milleti olarak yiğitlik ve kahramanlığımıza adaleti, sevgiyi, müsamahayı, zarafeti ve inceliği katmış bir millet olarak ayrıştırmayı ve ötekileştirmeyi zalimlik yapmayı hak hukuk yemeyi adaleti hiçe saymayı hiçbir zaman benimsememişizdir.

Sayın Ali Kaya ve Ali Bilgiç benimde sizlere tavsiyem sizin sendikanızdan olsun olmasın insanı insan olarak kabul etmeniz haksızlığa ve hukuksuzluğa ödün vermemizi, liyakat konusunda bir duruş sergilemenizi diliyor ve dikkatlice sizleri kamu adına görev yapan bir gazeteci olarak izlediğimi bilmenizi istiyorum.

Sayın Ali Kaya ve Ali Bilgiç İzmir Eğitim Bir Sen Sendikası olarak Türkiye’de başında Milli olan iki bakanlıktan biri olan Milli Eğitim Bakanlığı topyekûn olarak Türk milletine ait olduğunu benim kadar sizde biliyorsunuz.

Peki Size Buradan Birkaç Soru Sormak İstiyorum...

Biliyorum belki bu sorulara ve yazıya canınız sıkılacak ama unutmayınız ki Mustafa Kemal Atatürk’ün 1929 da söylediği "Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır" sözü ve Gazetecilik birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır, gerisi halkla ilişkilerdir” diyen (G.Orwell) ardından Türk  basın tarihinin duayeni olarak kabul görmüş kendisini rahmet ve saygıyla andığım  Nezih Demirkent ustamızın 8 Temmuz 1979’da yazdığı “Haber Şirin Görünmek zorunda değildir…” başlıklı yazısından yola çıkarak bende diyorum ki ‘’ne haber nede gazeteci şirin görünmek zorunda değildir’’.

Şöyle ki;

 

“Gazetecinin işi haber vermektir.

Bunu da canı öyle istediği için yapmaz.

Toplum hayatında önemli bir işlevi yerine getirir.

Çünkü, insanların hayatta en çok ihtiyaç duyduğu birkaç şeyden biridir ‘haberdar’ olmak.

Hayatımız hakkında özgürce ve doğru karar alabilmek için çevremizde, kentimizde, ülkemizde ve dünyamızda neler olup bittiğini bilmek isteriz. Doğrusu bilmemiz de gerekir. Gazetecilik bireyin ve toplumun bu ihtiyacını karşılamaya çalıştığı için imtiyazlı bir meslektir.

Onun için gazeteciler, kamuoyunu ilgilendiren toplantıları izlerler.

Onun için buralarda meydana gelen gelişmeleri haberleştirirler.

Meslektaşımızın yaptığı haber, birilerinin hoşuna gitmemiş olabilir.

Gazeteci işini hoşa gitmek için yapmaz.

Ne gazeteci ne de haber şirin olmak zorunda değildir.

Onun işi toplumdan aldığını topluma bir ayna gibi yansıtmaktır.

Kamuoyunu bilgilendirmektir…”

 

Şimdi gelelim sorularımıza;

 

Bizler Temizeller programında aylarca ve ısrarla fikri takip yapıp gündeme getirdiğimiz İzmir Eğitim Camiasının içinde kesinlikle yaşanmaması gereken ama maalesef  yaşanan ve ben bir  insanım diyen herkesin canını Acıtan  Yolsuzluk, Usulsüzlük, Zimmet ,Taciz ,Tecavüz, İşkence, Hırsızlık, Sahte Diploma , Parayla Kurumun Belgelerini Satma ,Devletin Kaybolan Makinaları, Yine Devletin Kaybolan 4038 Adet Demirbaşı, Teftiş Kurulandan Çıkan Onca Etik İlkelere Aykırı, Hukuka Ayrı Müfettiş Raporları, İş Takip Eden Müfettişleri Ve Kamu Zararlarını neden hiç bugüne kadar görmezden geldiniz ? neden bu konular hakkında hiç konuşmadınız iki laf etmediniz?

 

Çok merak ediyorum hani gerçekten siz Eğitim Sendikasının anlı şanlı yöneticileriydiniz?

 

Yoksa eğitim camiasında yaşanan Yolsuzluk, Usulsüzlük, Zimmet Taciz, tecavüz, İşkence, Hırsızlık, sahte diploma, parayla kurumun belgelerini satma, devletin kaybolan makinaları, yine devletin kaybolan 4038 adet demirbaşı, teftiş kurulandan çıkan onca etik ilkelere aykırı, hukuka ayrı müfettiş raporları, iş takip eden müfettişler ve eğitimde yaşanan Kamu zararları sizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor mu?

 

Bu haberler yapılırken Eğitim Camiasının içinde kıyamet fırtına koparken sizler neden kafanızı kuma gömdünüz? Neden ve ne için üyelerinizi savunmadınız? eğer ki savunulacak bir tarafları yoksa sendika olarak yaptırımınız ne oldu?

Yoksa haberlerde ismi geçen eğitimcilerin hiçbiri sendikanız üyesi değil miydi?

Yoksa onlar sizlere aidat ödemiyor mu?

 

Temizeller olarak bugüne kadar yaptığımız bütün haberlerin altını doldurmuş her haberin belgesini ekranlara getirmiştik sizde zaten adınız gibi biliyorsunuz ki,

Her haberimizi hem mahkemelerde hem de kurumun yetkililerine karşı savunmuştuk.

Ama sizler üyeniz olsun olmasın bir tane bile eğitimcinin bu buhranlı süreçte yanında olmadınız ve olamadınız sadece onlara sendikaya aidat ödeyen kişiler olarak gördüğünüz Apaçık ortaya çıkmıştır.

 

Yani ‘’bana dokunmayan yıla bin yaşasın’’ mantığı ile hareket ettiğiniz ortaya çıkmıştır.

 

Eee hal böyle olunca benim bir gazeteci olarak aklıma gelen aklıma gelmesiyle kalmayıp araştırıp bilgi sahibi olduğum bilgileri sizlerle yani sayın Ali Bilgiç ve Ali Kaya başkanların yüksek makamlarıyla paylaşmak isterim.

 

İzmir Milli Eğitim kurumunda yapılan okul müdürü, şube müdürü, ilçe müdürü, il müdür yardımcısı atamaları veya ilçeler arası görevlendirmeleri müfettişlik kurumundan çıkan raporları takip etme veya yön verme , il disiplin kurulunda usulsüz işlemlerden kamu zararına sebebiyet vermekten dolayı ceza alanların cezasını kaldırmak, veya bir alt cezaya düşürmek için tasarruf kullanmak,  liyakatsiz kişileri sadece bizim adamımız diyerek bir yerlere getirmek onların altına yönetici koltuğu vermek, kendi isteklerinizi yerine getirmeyen idarecileri veya yöneticileri sendika ve Ak Parti düşmanı diye tanımlamak , hiçbir gerekçeleri olmayan kişilerin keyfi görevlendirmelerini yapmak ve takip etmek  gibi işlemleri yapmak için yöneticilere baskı yaptığınızı kesinlikle düşünmüyorum  ve zaten biliyorum ki kendinize yakıştırmazsınız bu tür girişimleri.

 

Ancak İzmir eğitimine hizmet veren her bir kişinin huzuru sükûneti özlük hakları yasal haklarını koruyamadığınızı belirtmek istiyorum.

Bununla beraber yazıma son vermeyerek sadece bir virgül koyarak sizlerin mutlaka bildiğinizi ancak hafızaları tazelemek adına hatırlatma gereği duyduğum için söylüyorum.

 

Vicdanlı ve merhametli sendikacı nasıl olmalı?

Sendika olanaklarını kişisel çıkarları için kullanmamalı.

Vicdanlı bir sendikacı, ufak çıkarlar karşılığında sendikaya temsil ettiği sınıfına büyük zararlar verecek adımlardan kaçınır.

Vicdanlı bir sendikacı, kendisine ödenen ücretin ve sağlanan olanakların karşılığını temsil ettiği sınıfa günün 24 saati hizmet ederek ödemeye çalışır.

Temsil ettiği sınıfın her üyesinin acı gününde veya mutlu gününde yanında olmayı bilir.

Temsil ettiği sınıftaki hiçbir üyeyi ayrıştırmaz ve ötekileştirmez.

İnsanlara Hoş görülü olmalı, mütevazi olmalı ve sevgi dolu bakışlar ile bakmalı.

Eğitim camiasına hizmet eden her bireyin derdiyle dertlenip sorununu çözene kadar gözlerine uyku girmemektir sendikacılık.

Şimdilik sadece şimdilik bu kadar…

 

Kalın Sağlıcakla

Sizleri Kalbinizin Sahibine Emanet Ediyorum...

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve temizellergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.